Sartre’ın 1944 yılında II. Dünya Savaşı’nın hazin etkilerinin hissedildiği bir dönemde yazdığı bu oyun; terk edilmiş insanın özgürlüğü, dünyanın içine düştüğü kendini aldatma, yabancılaşma ve kötü niyetini varoluşsal bir dizge içerisinde anlatır.
Oyun cehennemde geçmektedir. Bir odada bekletilen öldükten sonra getirilen üç kayıp karakter olan Garcin, İnez ve Estelle, büyük bir çaba ile cehennemin mantığını çözmek ister. Bir arada bulunmak zorunda kalan bu üç karakterin ortak olan tek noktası suçlu olmaları ve yaşarken yaptıklarından vicdanen rahatsızlık duymalarıdır.
Üçü de cehenneme ilk geldiklerinde kendilerini iyi ve masum gösteren bir maskeyle gerçek duygularını kapatmaya çalışır. Bu mekândan çıkış olmadığını anladıkları anda sahte kişiliklerini bir kenara bırakarak suçlu olduklarını itiraf ederler. Suçlu oldukları için odaya yerleştirildiklerini anladıklarında üçü de, cehennem diye adlandırılan bu odadaki işkence aletinin ne olduğunu merak etmeye başlar. Böylece oyunun esas amacı belirginleşir; Sartre bireye esas işkencecinin diğerlerinin varlığı olduğunu hatırlatır. Yüzleştikçe hesaplaşma süreci de sertleşecektir.
Karakterler cehennemi başka bir dünyada yaşamak yerine birbirlerine yaşatırlar. Böylece Sartre’ın o ünlü özdeyişi ortaya çıkar: “Cehennem başkalarıdır”
Yazan Jean-Paul Sartre, Çeviren Oktay Akbal, Yöneten Nevzat Süs, Dramaturgi Müge Saut, Işık-Efekt Uygulama Hatice Şanlı, Fotoğraf-Video Erdi Köseoğlu
Oynayanlar: Bilge Soylu, Deniz İnan, Taha Eren Özcan ve Nevzat Süs
*Bu yapıtın sahnelenme hakkı yazar Jean-Paul Sartre-Oktay Akbal temsilcisi ONK Ajans Fikir ve Sanat Eserleri A.Ş.’den devralınmıştır.



Jean-Paul Sartre
Yazar


Oktay Akbal
Çevirmen


Nevzat Süs
Yönetmen


Müge Saut
Dramaturg


Hatice Şanlı
Işık-Efekt


Erdi Köseoğlu
Fotoğraf - Video


Deniz İnan
Oyuncu


Bilge Soylu
Oyuncu


Taha Eren Özcan
OyuncuYakında
Jean-Paul Sartre; 21 Haziran 1905 yılında Fransa’da doğar. Babasını küçük yaşta yitiren Sartre annesi ve annesinin ailesinin yanında büyür. Sarbonne Üniversitesin’de Almanca profesörü olan dedesi tarafından yetiştirilen Sartre, 1929 yılında yüksek öğretmen okulundan mezun olarak 1931-1945 yılları arasında öğretmenlik yapar. İlk romanı olan ‘Bulantı’ adlı kitabını da öğretmenlik yaptığı bu dönemde yazar.
II.Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının ardından Direniş hareketlerine katılır. 1945 yılında öğretmenliği bırakan Sartre, ‘Les Temps Modernes’ adlı edebi-politik dergileri çıkarmaya başlar. Siyasal kişiliğinin yanı sıra felsefi ve edebi yönüyle de adından söz ettirir. Sartre; özgürlüğünü savunan, ‘Varoluşçuluk’ akımını benimsemiş ve bu akımın en güçlü, akla ilk gelen filozoflarından biri olur. Sartre felsefesine temel dayanak olan ‘varoluş özden önce gelir’ tutumunu savunur. İnsanın dünyaya bir neden ile gönderildiği, bir sebebi olduğu, seçim yapmak zorunda kalmadan kadersel bir akışın olduğu düşüncesini benimsemez. İnsansal eylemin bilinçsiz bir belirlemeye bırakılmasını reddeder. Çünkü Sartre’a göre insan nedensiz yere dünyaya gönderilmiştir. Bu sebeple varoluş ve öz gelişiminin insanın kendi fırsatları dâhilinde yaptığı seçimlerle özünü meydana getireceğini savunur. O’na göre insanı bitkiden veya eşyadan ayıran kendini var etme yetisidir. İnsanın en büyük sorumluluğu özünü yaratmak olması gerektiğini düşünür.
Dünyaya geldiği andan itibaren neden geldiğini anlamayan insan, mutlak bir özgürlüğe sahiptir. Sartre’ın varoluşçuluk felsefesine göre en başta yer alan ‘Mutlak özgürlük insanı her şeyin nedeni konumuna getirir. Özgürlüğe mahkûm bir hayattır. Yaşamı boyunca korku ve şaşkınlık içinde yaşam ve dünya hakkında sorduğu ‘neden’ altyapılı soruların tümü yanıtsız kalır ve umutsuzluk içerisinde yaşar. Bu yüzden insan kendi seçimleriyle kendine bir öz yaratmalıdır. ‘Var olmadan özgür olmayı seçmek veya özgür olduğunu zannetmek yabancılaşmayı doğurur’ der.
Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinde, insan yaşamının biyolojik eylemler ve yaşamsal etkinlikler, var olmanın ise kendi yaşamını, özünü tercih ettiğin seçimler ile kendi olarak ortaya koymak olduğunu anlatır.
- İçerik
-
Sartre’ın 1944 yılında II. Dünya Savaşı’nın hazin etkilerinin hissedildiği bir dönemde yazdığı bu oyun; terk edilmiş insanın özgürlüğü, dünyanın içine düştüğü kendini aldatma, yabancılaşma ve kötü niyetini varoluşsal bir dizge içerisinde anlatır.
Oyun cehennemde geçmektedir. Bir odada bekletilen öldükten sonra getirilen üç kayıp karakter olan Garcin, İnez ve Estelle, büyük bir çaba ile cehennemin mantığını çözmek ister. Bir arada bulunmak zorunda kalan bu üç karakterin ortak olan tek noktası suçlu olmaları ve yaşarken yaptıklarından vicdanen rahatsızlık duymalarıdır.
Üçü de cehenneme ilk geldiklerinde kendilerini iyi ve masum gösteren bir maskeyle gerçek duygularını kapatmaya çalışır. Bu mekândan çıkış olmadığını anladıkları anda sahte kişiliklerini bir kenara bırakarak suçlu olduklarını itiraf ederler. Suçlu oldukları için odaya yerleştirildiklerini anladıklarında üçü de, cehennem diye adlandırılan bu odadaki işkence aletinin ne olduğunu merak etmeye başlar. Böylece oyunun esas amacı belirginleşir; Sartre bireye esas işkencecinin diğerlerinin varlığı olduğunu hatırlatır. Yüzleştikçe hesaplaşma süreci de sertleşecektir.
Karakterler cehennemi başka bir dünyada yaşamak yerine birbirlerine yaşatırlar. Böylece Sartre’ın o ünlü özdeyişi ortaya çıkar: “Cehennem başkalarıdır”
Yazan Jean-Paul Sartre, Çeviren Oktay Akbal, Yöneten Nevzat Süs, Dramaturgi Müge Saut, Işık-Efekt Uygulama Hatice Şanlı, Fotoğraf-Video Erdi Köseoğlu
Oynayanlar: Bilge Soylu, Deniz İnan, Taha Eren Özcan ve Nevzat Süs
*Bu yapıtın sahnelenme hakkı yazar Jean-Paul Sartre-Oktay Akbal temsilcisi ONK Ajans Fikir ve Sanat Eserleri A.Ş.’den devralınmıştır.
- Kadro
-
Jean-Paul Sartre
YazarOktay Akbal
ÇevirmenNevzat Süs
YönetmenMüge Saut
DramaturgHatice Şanlı
Işık-EfektErdi Köseoğlu
Fotoğraf - VideoDeniz İnan
OyuncuBilge Soylu
OyuncuTaha Eren Özcan
Oyuncu - Fotoğraf
- Video
-
Yakında
- Oyun Tarihleri
-
- Jean-Paul Sartre kimdir?
-
Jean-Paul Sartre; 21 Haziran 1905 yılında Fransa’da doğar. Babasını küçük yaşta yitiren Sartre annesi ve annesinin ailesinin yanında büyür. Sarbonne Üniversitesin’de Almanca profesörü olan dedesi tarafından yetiştirilen Sartre, 1929 yılında yüksek öğretmen okulundan mezun olarak 1931-1945 yılları arasında öğretmenlik yapar. İlk romanı olan ‘Bulantı’ adlı kitabını da öğretmenlik yaptığı bu dönemde yazar.
II.Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının ardından Direniş hareketlerine katılır. 1945 yılında öğretmenliği bırakan Sartre, ‘Les Temps Modernes’ adlı edebi-politik dergileri çıkarmaya başlar. Siyasal kişiliğinin yanı sıra felsefi ve edebi yönüyle de adından söz ettirir. Sartre; özgürlüğünü savunan, ‘Varoluşçuluk’ akımını benimsemiş ve bu akımın en güçlü, akla ilk gelen filozoflarından biri olur. Sartre felsefesine temel dayanak olan ‘varoluş özden önce gelir’ tutumunu savunur. İnsanın dünyaya bir neden ile gönderildiği, bir sebebi olduğu, seçim yapmak zorunda kalmadan kadersel bir akışın olduğu düşüncesini benimsemez. İnsansal eylemin bilinçsiz bir belirlemeye bırakılmasını reddeder. Çünkü Sartre’a göre insan nedensiz yere dünyaya gönderilmiştir. Bu sebeple varoluş ve öz gelişiminin insanın kendi fırsatları dâhilinde yaptığı seçimlerle özünü meydana getireceğini savunur. O’na göre insanı bitkiden veya eşyadan ayıran kendini var etme yetisidir. İnsanın en büyük sorumluluğu özünü yaratmak olması gerektiğini düşünür.
Dünyaya geldiği andan itibaren neden geldiğini anlamayan insan, mutlak bir özgürlüğe sahiptir. Sartre’ın varoluşçuluk felsefesine göre en başta yer alan ‘Mutlak özgürlük insanı her şeyin nedeni konumuna getirir. Özgürlüğe mahkûm bir hayattır. Yaşamı boyunca korku ve şaşkınlık içinde yaşam ve dünya hakkında sorduğu ‘neden’ altyapılı soruların tümü yanıtsız kalır ve umutsuzluk içerisinde yaşar. Bu yüzden insan kendi seçimleriyle kendine bir öz yaratmalıdır. ‘Var olmadan özgür olmayı seçmek veya özgür olduğunu zannetmek yabancılaşmayı doğurur’ der.
Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinde, insan yaşamının biyolojik eylemler ve yaşamsal etkinlikler, var olmanın ise kendi yaşamını, özünü tercih ettiğin seçimler ile kendi olarak ortaya koymak olduğunu anlatır.