Jean-Paul Sartre; 21 Haziran 1905 yılında Fransa’da doğar. Babasını küçük yaşta yitiren Sartre annesi ve annesinin ailesinin yanında büyür. Sarbonne Üniversitesin’de Almanca profesörü olan dedesi tarafından yetiştirilen Sartre, 1929 yılında yüksek öğretmen okulundan mezun olarak 1931-1945 yılları arasında öğretmenlik yapar. İlk romanı olan ‘Bulantı’ adlı kitabını da öğretmenlik yaptığı bu dönemde yazar.
II.Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının ardından Direniş hareketlerine katılır. 1945 yılında öğretmenliği bırakan Sartre, ‘Les Temps Modernes’ adlı edebi-politik dergileri çıkarmaya başlar. Siyasal kişiliğinin yanı sıra felsefi ve edebi yönüyle de adından söz ettirir. Sartre; özgürlüğünü savunan, ‘Varoluşçuluk’ akımını benimsemiş ve bu akımın en güçlü, akla ilk gelen filozoflarından biri olur. Sartre felsefesine temel dayanak olan ‘varoluş özden önce gelir’ tutumunu savunur. İnsanın dünyaya bir neden ile gönderildiği, bir sebebi olduğu, seçim yapmak zorunda kalmadan kadersel bir akışın olduğu düşüncesini benimsemez. İnsansal eylemin bilinçsiz bir belirlemeye bırakılmasını reddeder. Çünkü Sartre’a göre insan nedensiz yere dünyaya gönderilmiştir. Bu sebeple varoluş ve öz gelişiminin insanın kendi fırsatları dâhilinde yaptığı seçimlerle özünü meydana getireceğini savunur. O’na göre insanı bitkiden veya eşyadan ayıran kendini var etme yetisidir. İnsanın en büyük sorumluluğu özünü yaratmak olması gerektiğini düşünür.
Dünyaya geldiği andan itibaren neden geldiğini anlamayan insan, mutlak bir özgürlüğe sahiptir. Sartre’ın varoluşçuluk felsefesine göre en başta yer alan ‘Mutlak özgürlük insanı her şeyin nedeni konumuna getirir. Özgürlüğe mahkûm bir hayattır. Yaşamı boyunca korku ve şaşkınlık içinde yaşam ve dünya hakkında sorduğu ‘neden’ altyapılı soruların tümü yanıtsız kalır ve umutsuzluk içerisinde yaşar. Bu yüzden insan kendi seçimleriyle kendine bir öz yaratmalıdır. ‘Var olmadan özgür olmayı seçmek veya özgür olduğunu zannetmek yabancılaşmayı doğurur’ der.
Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinde, insan yaşamının biyolojik eylemler ve yaşamsal etkinlikler, var olmanın ise kendi yaşamını, özünü tercih ettiğin seçimler ile kendi olarak ortaya koymak olduğunu anlatır.